Çocuklarda Depresyon
Depresyon, kişilerde değersizlik, yetersizlik, umutsuzluk gibi duygu durumlara yol açan, zihni meşgul ettiği kadar bedensel semptomlarla da kendini gösteren bir hastalıktır.
Her ne kadar yetişkin depresyonu uzun yıllardır konuşulan ve üzerinde çalışılan bir alan olsa da, çocuklara yapılan çalışmalar son yıllarda kendini daha çok göstermektedir. Bunun en büyük nedeni çocukların kendinde olan semptomları hastalık adı altında yorumlama becerilerinin henüz gelişmemiş olmasıdır. Bu nedenle ebeveynler çocuklarında meydana gelen semptomları iyi analiz etmeli bunu normal ve geçici bir durum olarak değerlendirmemelidir.
Depresyon yaşayan çocukta; ağlama, daimi mutsuzluk ve şikâyet hali, yeme ve uyku bozuklukları, kabızlık veya ishal gibi sindirim sorunlarının yaşanması, dikkat dağınıklıkları, eskiden katılım sağladığı olay ve aktivitelere ilgisinin azalması, kurallara karşı gelme, oyuncaklarını atma veya kırma davranışı gibi dürtüsel tepkilere ek olarak kendi içine dönme, konuşma ve hareketlerde yavaşlama, vücudun çeşitli bölgelerinde ağrı (özellikle baş, karın, kol, bacak) en sık görülen belirtilerdir.
Bunlara eşlik eden sıkıntılara, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, özel öğrenme güçlüğü ve akademik başarıda azalma örnek verilebilir.
Çocukluk depresyonun çıkış nedenlerine bakıldığında en önemli etkenlerden birinin çocuk ile anne arasında güvenli bağlanma kurulamamasından kaynaklı olduğu söylenebilir. Güvenli bağlanmanın kurulabilmesi için en kritik dönem olan 0-24 ayda annenin veya birincil bakım verenin, bebeğin ihtiyaçlarını “yeterince” karşılayamaması veya eksik karşılaması nedeniyle güvenli bağlanma gerçekleşemeyebilir. Örneğin bebeği ağlayan bir anne ona süt veriyor, gerektiğinde bezini değiştiriyorsa, bu yeterince iyi bir annedir. Öte yandan bebek ağladığında susmasını bekliyor veya bebeğinin ihtiyacı olan sevgiyi ona vermiyor/veremiyor ise çocuk güvenli bağlanmayı gerçekleştiremez. Güvenli bağlanamayan çocuklar dünyayı tehlikeli bir yer olarak algılamaya meylederler. Bunun sonucunda, gelecek yaşamlarındaki ilişkilerinde güvensiz ve deprese hissetmeleri kaçınılmaz olacaktır.
Diğer bir nedende çocuğun bulunduğu çevre ve stres koşulları olabilir. Örneğin kardeşinin doğması çocuk için zor ve baş edilmesi güç bir olaydır. Bu gibi durumlarda ebeveynler, kardeşler arası iletişimi sağlamakla görevli olmalıdır. Tüm bunlara ek olarak, farklı bir çevre ile taşınmak veya var olan sosyal ortamla ilişkinin tümüyle kesilmesi, anne babanın boşanması, evdeki ebeveynlerin birinin veyahut ikisinin alkol veya madde kullanması, benimsedikleri ebeveynlik stili (aşırı otoriter, fazlasıyla rahat vb.) çocuğun depresif bir tablo göstermesine neden olacak etkenlerdendir.
Depresyondaki bir çocuğun ifadelerine bakıldığında “ben kötüyüm”,” başarısızım”,” çok beceriksizim”, “sevilecek biri değilim” gibi kendine dair olumsuz öz inançlar geliştirdiği ve kendini böyle algıladığını gözlemlenmesi mümkündür. Bunlar bir çocuğun tek başına baş etmesi yoğun ve zor düşüncelerdir. Bu nedenle depresyon tedavisinde anne babanın rolü büyüktür. Eğer ebeveynler çocuklarında bu tarz düşüncelere ve bedensel semptomlara rastlıyorsa, bunu gözardı etmeden bir uzmana danışmalı, çocuğun psikoterapi sürecinde ona destek olmalıdır.
References: Miller, J. A. (1999). The Childhood Depression Sourcebook (Sourcebooks) (1st ed.). McGraw-Hill Education.