Mutluluk
Mutluluk hayattan alınan keyif, tatmin ve doygunluğu ifade etmek için kullanılan bir duygu durumudur. (Cherry,2020). Mutluluğun bir duygu durumu olarak tanınması, durum ve düşünceden ayrılması oldukça önemlidir. Çünkü insanlar sık sık durum, duygu ve düşünceyi birbirine karıştırmaya meyillidirler. Bu gibi durumlarda, olayları olduğu gibi yargılayamaz ve mutluluğu bozacak bir durum varsa çözümünü sağlayamazlar.
Örneğin, toplantıda yeterli performansı gösteremeyen bir çalışan, işvereni tarafından azarlanır ve kendini mutsuz hissederse, kendi kendini “ne kadar aptalım, rezil oldum” derken bulması olasıdır. Her birimiz hayatımızın bir döneminde bunu yaşamışızdır. Bu gibi durumlarda önemli olan öncelikle kişinin durum duygu ve düşünceyi birbirinden ayırması ve daha sonra da bu düşüncelerin gelip geçici olduğunu fark edip onu hayatının tamamına yaymaktan vazgeçmesidir. Bu örnekte “durum” toplantıda performansın gösterilmemesidir. Düşünceler ise ne kadar aptalım, rezil oldumdur. Duygu ise mutsuzluktur. Peki olumsuz duygumuzu yani mutsuzluğu nasıl mutlulukla değiştireceğiz? Öncelikle durumu iyi analiz ederek ve genellemeyerek. Toplantıdaki performansın düşüklük nedenlerini analiz etmek bunun için iyi bir başlangıç adımıdır. Duruma merakla yaklaşalım ve bakalım o gün ki düşük performansımızın sebebi, sunuma iyi hazırlanamamış olmak mıydı, birkaç gündür yaşadığımız sağlık sorunları mıydı yoksa ilişkimizdeki sorunlar mı kafamızı kurcalıyordu. Bunu analiz ettikten sonra sorunun aslında aptallıktan veya rezillikten bağımsız, mevcut yaşamsal koşullardan kaynaklandığını fark etmek önemli olacaktır. İnsan ister istemez yaşadığı çevreden etkilenir, sunumu yapacağı gün kafasının dalgın olması olağandır, bu onu aptal biri yapmaz. Sonuçta, mutsuz olmasına gerek yoktur. İşte, mutluluk ve mutsuzluk bu kadar değişkendir. Bir an sunum nedeniyle mutsuz olan kişi, düşüncesini ve olaylara bakış açısını değiştirdiğinde mutlu olabilir. Kalıcı mutluluk için bu alıştırmanın pratiği sık sık yapılmalı ve aklımıza gelen mutsuzluk duygusunu tetikleyen düşüncelerin izi sürülmelidir. Bu düşünceler bir kanıt bulabiliyor mu, yani ben sunumda başarısızdım ve aptalım sonucuna varmak yerine düşünceyi ve duyguyu destekleyen başka kanıtlar var mıydı sorusunu kendimize sormak sorunların çözümü ve mutluluğa ulaşım açısından önem arz etmektedir.
Şu ana kadar geçici mutluluklardan bahsettiysek de mutluluğu etkileyen bir takım kalıcı faktörlerde vardır elbet. Bunlar bizim elimizde olmayan sebeplerle mutluluk düzeyimizi etkileyebilir. Örneğin, mizaç özellikleri dediğimiz yapısal bazı özellikler gibi her insanında mutluluğu belirli bir düzeye kadar demek doğru olacaktır. Nasıl ki bazı insanlar dışadönük bazıları içedönükler ve içedönüklerin sosyalleşme kapasitesi dışa dönüklere nazaran daha azdır, mutluluğu da ayni şekilde düşünebiliriz. Burada söylenmek istenen bazı insanların sınırsız mutluluk kapasitesi vardır, bazılarının yoktur dan ziyade mutluluğun insandan insana farklılık gösterebileceğidir. Bu savı kanıtlamak için bazı çalışmalar yapılmış ve evlatlık verilen çocukların mutluluk düzeyleri onları evlat edinen aileye mi yoksa biyolojik ailesine mi benziyor üzerine düşünülmüştür. Sonuçlar biyolojik ebeveynlerine benzerlik gösterdiği yönündedir.
Sonuçta, özelliklerimizin hemen hemen yüzde 50 sinin kalıtımsal faktörlere bağlı olduğunu söylesek de bu özelliğin asla değiştirilemez olduğu anlamını taşımamaktadır. Bu noktada kalıtımdan çok daha önem arz eden “umut” isimli kavramın değeri anlaşılmalıdır. Dr. Martin Seligman, mutluluğa ulaşmada kalıtımsal faktörlerden çok umut etmenin insan yaşamındaki önemli faktörlerden biri olduğunu vurgulamıştır.
Umut’un yanı sıra mutluluğa ulaşmada para, sağlık, eğitim, din, sosyal yaşam gibi konular oldukça önem arz etmektedir. Bunları ayrı ayrı incelememiz gerekirse, para ve mutluluk ilişkisini şu şekilde açıklarız; 40 ülkede en az 1000 kişilik bir katılımcı kitlesiyle gerçekleşen bir araştırma bize alım gücü ile yaşam doyumu arasında bir ilişki olduğunu söyler. Ancak, bu ilişki kişi başına düşen gelir belirli bir ortalamanın üzerine çıktıktan sonra, bu zenginlik daha da fazla mutluluk getirmez olur. Yani, özetlemek gerekirse belirli bir sosyo-ekonomik düzeye gelinceye kadar para önemlidir fakat dünyanın en zengin insanları listesine girenler ile ortalama düzeyde hayat yaşayan bireyler arasında mutluluk arasında fark yoktur varsa bile çok azdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, paranın kişi için hangi anlama geldiği, varlığından çok daha önemlidir. Eğer, paraya çok değer veren biriyseniz elbette ona ulaşamadığınızda mutsuz olmanız kaçınılmaz olacaktır.
Paraya ek olarak, birçok insan sağlığın mutluluk getirdiğini düşünür fakat yapılan araştırmalar gösteriyor ki, sağlıktan ziyade sağlığa atfedilen anlamın sağlık hakkındaki mutluluğumuza etkisi bu durumu belirliyor. Bir takım istisnalar elbette mevcut. Kişinin etkisi altında olduğu hastalık artık kronikleşmişse veya kişi ciddi bir hastalıktan muzdarip ise mutluluğunda azalma olduğu gözlenmiştir. Öte yandan kısa süreli ve orta ölçekli hastalıklarda, yasam doyumunun azalması söz konusu değildir.
Eğitim yine birçok insan için gerçekten önem arz eden bir alan olsa ve özellikle Türkiye koşulların da binlerce liralar harcanan eğitimin aslında mutluluk üzerinde gözle görülür hiçbir etkisi yoktur. Okunan kitaplar, alınan eğitimlerin hiçbir zaman boşa gitmeyeceğini tekrar vurgulayarak söylemek isterim ki psikolojik açıdan eğitim yalnızca dezavantajlı kesimler tarafından ulaşıldığında mutluluk açısından anlam taşımaktadır.
Toplumsal yasama katılımın mutluluk düzeyini arttırmada yadsınamaz bir önemi olduğu çalışmalarla kanıtlanmıştır. İnsanların, sosyalleşmeye ve dışarıda geçirilen zamana ayırdıkları süre ne kadar artarsa o kadar mutlu olduklarını söylemek yanlış olmaz.
Din ve mutluluk ilişkisine bakıldığında görülüyor ki, dinler insana umut ve iyimserlik aşılamada, geleceğe umutlu bakmalarında büyük öneme sahip. Sheena Iyengar tarafından gerçekleştirilen din-iyimserlik araştırması sonuçları gösteriyor ki, daha dindar olmak ile iyimserlik ve umut arasında anlamlı bir ilişki var. Bunu umut kaynağını toplumsal bir araya gelişlere, vaazlere, ayinlere, geleneklere ve paylaşımlara bağlamak ve umudu bunlar üzerinden anlamlandırmak yanlış olmaz.
Yaş ile ilgili yapılan eski araştırmalar ve oluşturulan verilen yaşla birlikte mutluluğun düştüğü yönündeydi. Fakat son yıllardaki araştırmalar bu verilerin yanlış olduğunu yaş ile birlikte değişen şeyin mutluluk duygusu değil, duyguların yoğunluğu olduğunun fark edilmesi oldu. Yaşın verdiği tecrübe ve deneyim ile birlikte insanlar duygularını daha uçlarda yaşamak yerine dengeli yaşamayı öğrendiklerinde belki mutluluk hissini gençler kadar yansıtmamaları ilk araştırmacıların bu konudaki yanlış düşünmelerini sağlayan etken olmuştur.
Son olarak, aşka bakıldığında belki de bulgulardan en çarpıcı olanıdır diyebiliriz Dr. Seligman ve Dr.Diener’in yürüttüğü en mutlu insanlar araştırması gösteriyor ki, mutluluğun ilk yüzde 10 luk kesimindeki bireylerden 1 kişi dışında herkesin aşk ilişkisi var. Yani, ilişki ile mutluluk arasında gerçekten anlamlı bir ilişki olduğu sonucuna varabiliriz.
Tüm bunlara bakılarak denilebilir ki, mutluluğu oluşturan yalnızca bir etken yoktur. Mutluluk sabit bir duygu değildir, belirli olay ve durumlarla değişebileceği gibi genetik, sosyoekonomik düzey ve toplumsal konulardan bağımsız düşünmekte oldukça zordur.
Referans
Seligman, D. E. (2020). Gerçek Mutluluk (Cilt 3). (S. Durgut, Dü.) Ankara, Türkiye: Eksi Kitaplar.